SÜNEN EBU DAVUD

Bablar    Konular    Numaralar  

HARAC – İMARA – FEY’ BAHSİ

<< 3052 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

حَدَّثَنَا سُلَيْمَانُ بْنُ دَاوُدَ الْمَهْرِيُّ أَخْبَرَنَا ابْنُ وَهْبٍ حَدَّثَنِي أَبُو صَخْرٍ الْمَدِينِيُّ أَنَّ صَفْوَانَ بْنَ سُلَيْمٍ أَخْبَرَهُ عَنْ عِدَّةٍ مِنْ أَبْنَاءِ أَصْحَابِ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ عَنْ آبَائِهِمْ دِنْيَةً عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ أَلَا مَنْ ظَلَمَ مُعَاهِدًا أَوْ انْتَقَصَهُ أَوْ كَلَّفَهُ فَوْقَ طَاقَتِهِ أَوْ أَخَذَ مِنْهُ شَيْئًا بِغَيْرِ طِيبِ نَفْسٍ فَأَنَا حَجِيجُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

 

Rasûlullah (s.a.v.)'in sahabilerinden bir cemaat akraba olan babalarından Rasûlullah (s.a.v.)'in (şöyle) buyurduğunu (rivayet ettiler)

 

"Dikkatli olun. Kim bir zımmî'ye zulm ederse yahut onu(n hakkını) kısarsa, veya o'na gücünün yetmiyeceği bir vergi yüklerse, ya da gönülsüz olarak ondan birşey alırsa, kıyamet gününde onun hasmı benim."

 

 

İzah:

Bilindiği gibi muslumanlıkta ahde vefa etmek, yanı verilen bir söze sadık kalmak, son derece önemli bir husustur. Hat­ta verilen bu söz kâfire bile olsa, yine o söze bağlı kalınıp icabını yerine ge­tirmek İslamın emridir.

 

Rasûlü Zişan Efendimiz bu babda yer alan hadis-i şeriflerde, karşılıklı anlaşma ile islam ülkesinde vatandaş olarak yaşama hakkını elde etmiş olan gayri müslim tebaanın, anlaşma şartlarına uygun kaldıkları sürece, zımmîlik haklarına riayet edilmesi, mal, can ve namuslarına dokunulmaması, emredilmekte fakat, bu anlaşmanın kendilerine yüklediği cizye vergisini verme­dikleri takdirde bu haklan kaybedecekleri, ifade edilmekte, vatandaşlık gö­revini yerine getiren bir zımmîye zulmeden kimselerin kıyamet gününde ha­sımlarının bizzat Hz. Nebi olacağı vurgulanmaktadır.

 

Bu babda yer alan 3051 numaralı hadis-i şerifte ise bu" hususun yanında bir de sünnetin önemine ve kapsamının genişliğine dikkat çekilmektedir.

 

Bu bakımdan biz burada İslam ülkesinde yaşayan bu gayri müslim va­tandaşlarla, sünnetin önemi ve kapsamı üzerinde kısaca duracağız.

 

Bilindiği gibi, kendilerine sağlanan bir zımmîlik antlaşması gereğince İs­lam devleti içinde daimi olarak oturan ehl-i kitap ve hiristiyanJara zımmî, denir.[Armağan Dr. Servet, İslâm Anayasa ve İdare Hukukunun Esasları]

 

İslam devleti, ödedikleri cizye ismi verilen bir vergi karşılığında onları himaye eder ve korur.

 

Yüce Allah Kuran-ı Keriminde şöyle buyuruyor. "Kendilerine kitap ve­rilenlerden ne Allah'a, ne ah i re t gününe inanmayan Allah'ın Nebii­nin haram ettiği şeyleri haram tanımayan, hak dinini din olarak tanımayan kimselerle, zelil ve hakir olarak kendi el(ler)iyle cizye verecekleri zamana ka­dar, muharebe edin..."[Tevbe 29]

 

Zımmîlere ait İslâm hukuku kaidelerini incelememiz, bize, islamiyetin çok ülkelerde müslümanlar ile zımmiler arasında eşitliği tesis ettiğini, onlara birçok haklar verdiğini, hayatlarını, mallarım ırz ve namuslarını teminat al­tına aldığını, onlara müslümanlar in katıldığı mesuliyet ve vazifelerin birço­ğunda haklar verdiğini, söz, inanç ve dini ibadetlerini ifa hürriyetleri sağla­dığını ve onlara işkence ve kötülük yapılmasını yasakladığını ve iyi muamele yapılmasını tavsiye ettiğini gösteriyor.

 

İslamiyetin müslümanlar ile onlar arasında bazı haklarda ayırım yap­ması, onların şahsiyeti ile ilgili olmayan bir konu olup, İslamiyetin gözet mekle vazifeli olduğu genel menfaatleri sağlama konusuyla ilgilidir. Bilindi­ği gibi, İslâmda idare dini bir idaredir, herhangi bir kamu hizmetine giren bir kims«: in İslam hukukunu tatbik etmesi şarttır. Zımmîler müslüman ol­madıklarına göre, onlara büyük kamu hizmetleri görevleri verilemez. Ayrı­ca gayr-ı müslimin müslümanlar üzerinde kamu yetkisine haiz olması ka­bul edilemez bir iştir. Çünkü, bu gibi bir tasarruf müslümanların şuurunu yaralama neticesi verir...[Armağan Dr. Servet,    İslâm Anayasa ve İdare Hukuku Esastan 175-176.]

 

Bu zimmîleştirme mukavelesi, aşağıdaki hallerde nihayete erer:

 

1- İsyan

 

2- Cizye vergisini ödeme mecburiyetini red

 

3- Hükümete itaati red,

 

4- Hür bir müslüman kadınla zina,

 

5- Bir düşman devlet ferdine sığınma hakkı vermek ve bu devlet lehinde casusluk yapmak.

 

6- Allah'ın, Resulünün ve kitabının kudsiyetine tecavüz etmek,

 

7- Bir müslümanın dinden dönmesine sebeb olmak,

 

8- Haydutluğa kalkışmak,

 

9- Islâmın aziz tuttuğu prensiplere açıktan açığa muhalif hareketlerde bulunmak.

 

10- Faizli muamelelere düşkün olmak ve buna benzer şeyler[Muhammed Hamidullah, İslam'da devlet idaresi 266.] Sünnetin Önemi:

 

Rasûlü Ekrem Efendimizin Sünneti birçok yönlerden büyük bir Önem taşımaktadır. Dindeki yer ve önemine şu âyet ve hadisler ışık tutmaktadır.

 

1. "Rasûl size ne verirse onu alınız size ne nehyederse o şeylerden de vazgeçiniz."[Hasr 7]

 

2. "Kim Rasûle itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur."[Nisa 79]

 

3. Deki Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah'da sizi sevsin ve sizin için günahlarınızı bağışlasın.[Al-i İmran 31]

 

Mikdam b. Madikerb derki, Rasülüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bana Kur'an ve onunla beraber onun gibisi (sünnet) verildi. Yakında, karnı tok, koltuğuna yaslanmış birisi: Size bu Kur'an yeter; onda neyi helal bulursanız helâl kabul ediniz, onda neyi haram bulursanız haram biliniz, diyecek. Şu­nu iyi biliniz ki, Allah Rasûlünün haram kıldığı da Allah'ın haram kıldığı gibidir! Dikkat ediniz: Size ehlî eşek eti, köpek dişli yırtıcı hayvanlar, ara­nızda anlaşma bulunan millet ferdinin kayıp eşyası,., helâl değildir. Ancak bu sonuncudan sahibinin vazgeçmesi müstesna..."[Karaman Hayreddin, Hadis usûlü, 5.]

 

Sünnetin Kur'an'ın yanındaki durumu üç şekilde bulunur:

 

a- Her bakımdan ona uyar ve onun aynı olur; bu takdirde bu konuda iki delilin, takviye için birleşmesi söz konusudur,

 

b- Kur'ân'da kastedilen şeyi açıklamak için gelmiş bulunur.

 

c- Kur'ân-ı Kerim'in temas etmediği bir bilgi ve hükmü getirir. Bu üçün­cüsü doğrudan doğruya Rasül-i Ekrem'den (s.a.v.) gelme bir hükümdür. Bun­da da ona itaat gereklidir. Eğer Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yalnız Kur'ân'a uyan (ve onda bulunan) sözleri dinlense, başka sözlerine (sünnetlerine) itât edilmeseydi, O'îıa has bir itaat bulunmamış olurdu. Halbuki Allah Teâlâ şöyle buyur­muştur: "Kim Rasûle itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur..."[Nisa 79] Kim mütevatir veya meşhur olmakça -Kur'an'da bulunmayan bir hükmü getiren- sün­net dinlenmez" dese çelişkiye düşmüş olur. Çünkü cumhur şu konularda tek başına âhid haberi kullanmış ve onunla hükmetmişlerdir:

 

1. Kadını halası veya teyzesi üstünde nikahlamanın haram olması,

 

2. Soy akrabalığından haram olanlar derecesinde süt akrabalığından da nikahın haram olması,

 

3. Alış verişte şart koşma muhayyerliği,

 

4. Şüf'a kaideleri ve müessesesi,

 

5. Seferde olmadan rehin,

 

6. Büyük annenin mirası (varis olması)

 

7. Hayız görenin oruç tutmaması ve namaz kılmaması,

 

8. Ramazanda oruçlu iken münasebette bulunana keffâret gerekmesi,

 

9. Vitr namazının vâcib olması,

 

10. En aşağı mehrin on dirhem olması,

 

11. Oğuldan olan kız torunun- ölenin kızıyla- altıdabir hisse olması,

 

12. Oğul katili babanın kısas edilememesi,

 

13. Mecûsîlerden de cizye vergisinin alınması... Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.

 

Sünnet ehlinin bu konuda daha bir çok delilleri vardır. Hatta sünettin hüccet olduğunu isbat için başlı başına tezler yapılmış ve eserler yazıl­mıştır. [Karaman .Hayreddin, Hadis Usûlü 130.]