NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ دَاوُدَ
الْمَهْرِيُّ
أَخْبَرَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
حَدَّثَنِي
أَبُو صَخْرٍ
الْمَدِينِيُّ
أَنَّ صَفْوَانَ
بْنَ
سُلَيْمٍ
أَخْبَرَهُ
عَنْ عِدَّةٍ
مِنْ
أَبْنَاءِ
أَصْحَابِ
رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
عَنْ
آبَائِهِمْ
دِنْيَةً
عَنْ رَسُولِ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
قَالَ أَلَا
مَنْ ظَلَمَ
مُعَاهِدًا
أَوْ
انْتَقَصَهُ
أَوْ كَلَّفَهُ
فَوْقَ
طَاقَتِهِ
أَوْ أَخَذَ
مِنْهُ
شَيْئًا
بِغَيْرِ
طِيبِ نَفْسٍ
فَأَنَا
حَجِيجُهُ
يَوْمَ
الْقِيَامَةِ
Rasûlullah (s.a.v.)'in
sahabilerinden bir cemaat akraba olan babalarından Rasûlullah (s.a.v.)'in
(şöyle) buyurduğunu (rivayet ettiler)
"Dikkatli olun. Kim
bir zımmî'ye zulm ederse yahut onu(n hakkını) kısarsa, veya o'na gücünün
yetmiyeceği bir vergi yüklerse, ya da gönülsüz olarak ondan birşey alırsa,
kıyamet gününde onun hasmı benim."
İzah:
Bilindiği gibi
muslumanlıkta ahde vefa etmek, yanı verilen bir söze sadık kalmak, son derece
önemli bir husustur. Hatta verilen bu söz kâfire bile olsa, yine o söze bağlı
kalınıp icabını yerine getirmek İslamın emridir.
Rasûlü Zişan Efendimiz
bu babda yer alan hadis-i şeriflerde, karşılıklı anlaşma ile islam ülkesinde
vatandaş olarak yaşama hakkını elde etmiş olan gayri müslim tebaanın, anlaşma
şartlarına uygun kaldıkları sürece, zımmîlik haklarına riayet edilmesi, mal,
can ve namuslarına dokunulmaması, emredilmekte fakat, bu anlaşmanın kendilerine
yüklediği cizye vergisini vermedikleri takdirde bu haklan kaybedecekleri,
ifade edilmekte, vatandaşlık görevini yerine getiren bir zımmîye zulmeden
kimselerin kıyamet gününde hasımlarının bizzat Hz. Nebi olacağı
vurgulanmaktadır.
Bu babda yer alan 3051
numaralı hadis-i şerifte ise bu" hususun yanında bir de sünnetin önemine
ve kapsamının genişliğine dikkat çekilmektedir.
Bu bakımdan biz burada
İslam ülkesinde yaşayan bu gayri müslim vatandaşlarla, sünnetin önemi ve
kapsamı üzerinde kısaca duracağız.
Bilindiği gibi,
kendilerine sağlanan bir zımmîlik antlaşması gereğince İslam devleti içinde
daimi olarak oturan ehl-i kitap ve hiristiyanJara zımmî, denir.[Armağan Dr.
Servet, İslâm Anayasa ve İdare Hukukunun Esasları]
İslam devleti,
ödedikleri cizye ismi verilen bir vergi karşılığında onları himaye eder ve
korur.
Yüce Allah Kuran-ı
Keriminde şöyle buyuruyor. "Kendilerine kitap verilenlerden ne Allah'a,
ne ah i re t gününe inanmayan Allah'ın Nebiinin haram ettiği şeyleri haram
tanımayan, hak dinini din olarak tanımayan kimselerle, zelil ve hakir olarak
kendi el(ler)iyle cizye verecekleri zamana kadar, muharebe edin..."[Tevbe
29]
Zımmîlere ait İslâm
hukuku kaidelerini incelememiz, bize, islamiyetin çok ülkelerde müslümanlar ile
zımmiler arasında eşitliği tesis ettiğini, onlara birçok haklar verdiğini,
hayatlarını, mallarım ırz ve namuslarını teminat altına aldığını, onlara
müslümanlar in katıldığı mesuliyet ve vazifelerin birçoğunda haklar verdiğini,
söz, inanç ve dini ibadetlerini ifa hürriyetleri sağladığını ve onlara işkence
ve kötülük yapılmasını yasakladığını ve iyi muamele yapılmasını tavsiye
ettiğini gösteriyor.
İslamiyetin müslümanlar
ile onlar arasında bazı haklarda ayırım yapması, onların şahsiyeti ile ilgili
olmayan bir konu olup, İslamiyetin gözet mekle vazifeli olduğu genel
menfaatleri sağlama konusuyla ilgilidir. Bilindiği gibi, İslâmda idare dini bir
idaredir, herhangi bir kamu hizmetine giren bir kims«: in İslam hukukunu tatbik
etmesi şarttır. Zımmîler müslüman olmadıklarına göre, onlara büyük kamu
hizmetleri görevleri verilemez. Ayrıca gayr-ı müslimin müslümanlar üzerinde
kamu yetkisine haiz olması kabul edilemez bir iştir. Çünkü, bu gibi bir
tasarruf müslümanların şuurunu yaralama neticesi verir...[Armağan Dr.
Servet, İslâm Anayasa ve İdare Hukuku
Esastan 175-176.]
Bu zimmîleştirme
mukavelesi, aşağıdaki hallerde nihayete erer:
1- İsyan
2- Cizye vergisini
ödeme mecburiyetini red
3- Hükümete itaati red,
4- Hür bir müslüman
kadınla zina,
5- Bir düşman devlet
ferdine sığınma hakkı vermek ve bu devlet lehinde casusluk yapmak.
6- Allah'ın, Resulünün
ve kitabının kudsiyetine tecavüz etmek,
7- Bir müslümanın
dinden dönmesine sebeb olmak,
8- Haydutluğa
kalkışmak,
9- Islâmın aziz tuttuğu
prensiplere açıktan açığa muhalif hareketlerde bulunmak.
10- Faizli muamelelere
düşkün olmak ve buna benzer şeyler[Muhammed Hamidullah, İslam'da devlet idaresi
266.] Sünnetin Önemi:
Rasûlü Ekrem
Efendimizin Sünneti birçok yönlerden büyük bir Önem taşımaktadır. Dindeki yer
ve önemine şu âyet ve hadisler ışık tutmaktadır.
1. "Rasûl size ne
verirse onu alınız size ne nehyederse o şeylerden de vazgeçiniz."[Hasr 7]
2. "Kim Rasûle
itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur."[Nisa 79]
3. Deki Allah'ı
seviyorsanız bana uyunuz ki Allah'da sizi sevsin ve sizin için günahlarınızı
bağışlasın.[Al-i İmran 31]
Mikdam b. Madikerb
derki, Rasülüllah (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Bana Kur'an ve onunla beraber
onun gibisi (sünnet) verildi. Yakında, karnı tok, koltuğuna yaslanmış birisi:
Size bu Kur'an yeter; onda neyi helal bulursanız helâl kabul ediniz, onda neyi
haram bulursanız haram biliniz, diyecek. Şunu iyi biliniz ki, Allah Rasûlünün
haram kıldığı da Allah'ın haram kıldığı gibidir! Dikkat ediniz: Size ehlî eşek
eti, köpek dişli yırtıcı hayvanlar, aranızda anlaşma bulunan millet ferdinin
kayıp eşyası,., helâl değildir. Ancak bu sonuncudan sahibinin vazgeçmesi
müstesna..."[Karaman Hayreddin, Hadis usûlü, 5.]
Sünnetin Kur'an'ın
yanındaki durumu üç şekilde bulunur:
a- Her bakımdan ona
uyar ve onun aynı olur; bu takdirde bu konuda iki delilin, takviye için
birleşmesi söz konusudur,
b- Kur'ân'da kastedilen
şeyi açıklamak için gelmiş bulunur.
c- Kur'ân-ı Kerim'in
temas etmediği bir bilgi ve hükmü getirir. Bu üçüncüsü doğrudan doğruya
Rasül-i Ekrem'den (s.a.v.) gelme bir hükümdür. Bunda da ona itaat gereklidir.
Eğer Rasûlüllah'ın (s.a.v.) yalnız Kur'ân'a uyan (ve onda bulunan) sözleri
dinlense, başka sözlerine (sünnetlerine) itât edilmeseydi, O'îıa has bir itaat
bulunmamış olurdu. Halbuki Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Kim Rasûle
itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur..."[Nisa 79] Kim mütevatir veya
meşhur olmakça -Kur'an'da bulunmayan bir hükmü getiren- sünnet dinlenmez"
dese çelişkiye düşmüş olur. Çünkü cumhur şu konularda tek başına âhid haberi
kullanmış ve onunla hükmetmişlerdir:
1. Kadını halası veya
teyzesi üstünde nikahlamanın haram olması,
2. Soy akrabalığından
haram olanlar derecesinde süt akrabalığından da nikahın haram olması,
3. Alış verişte şart
koşma muhayyerliği,
4. Şüf'a kaideleri ve
müessesesi,
5. Seferde olmadan
rehin,
6. Büyük annenin mirası
(varis olması)
7. Hayız görenin oruç
tutmaması ve namaz kılmaması,
8. Ramazanda oruçlu
iken münasebette bulunana keffâret gerekmesi,
9. Vitr namazının vâcib
olması,
10. En aşağı mehrin on
dirhem olması,
11. Oğuldan olan kız
torunun- ölenin kızıyla- altıdabir hisse olması,
12. Oğul katili babanın
kısas edilememesi,
13. Mecûsîlerden de
cizye vergisinin alınması... Bu örnekleri daha da çoğaltmak mümkündür.
Sünnet ehlinin bu
konuda daha bir çok delilleri vardır. Hatta sünettin hüccet olduğunu isbat için
başlı başına tezler yapılmış ve eserler yazılmıştır. [Karaman .Hayreddin,
Hadis Usûlü 130.]